Mücbir Sebep Gerekçesiyle (Pandemi) Okullarda Eğitime Ara Verilmesi Nedeniyle Özel Okulda Eğitim Gören Öğrencinin Okuldan İade (Eğitim Ücreti/Yemek Ücreti/Vs.Eğitim Ücretleri) Talebinde Bulunup Bulunamayacağı Meselesi
Giriş
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi nedeniyle okullar salgının yayılmasını engellemek için eğitime ara vermek zorunda kalmıştır. Salgın kontrolü açısından zorunlu olan bu uygulama beraberinde şu soruna da yol açmıştır: Sene başında eğitim ücretini ödeyen özel okul öğrencisinin eğitim alamaması sebebiyle iade hakkının bulunup bulunmadığı tartışması gündeme gelmiştir. Bu mesele aşağıda ele alınmıştır.
1) Mücbir Sebep:
Hukuki meseleyi doğru denkleme oturtabilmek için öncelikle mücbir sebebin gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir. Yani kısacası Coronavirüsün mücbir sebep teşkil edip etmediği tespit edilmelidir.
Mücbir sebep “sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır”
Yargıtay kararlarında da salgın hastalıkların da mücbir sebep teşkil edebileceği belirtilmiştir. Burada salgın hastalığın mücbir sebep olarak değerlendirilmesi için salgın hastalığın sözleşme taraflarınca önceden öngörülmesinin mümkün olmaması, salgın hastalığa tarafların karşı koymasının mümkün olmaması ve sözleşmede taraflarca üstlenilen borçların ifasının salgın hastalık nedeni ile gerçekleştirilememesi gerekmektedir.
Örneğin; bir uçak bileti alan tüketicinin uçak seyahatini gerçekleştireceği ülkenin Corona virüsü nedeniyle hava sahasını kapatması ve ülkeye uçuşların tamamen durdurulması halinde havayolu şirketi açısından söz konusu uçuş yerine getirilemeyeceği için bu durum hem uçuşu gerçekleştirecek havayolu firması hem de seyahat edecek tüketici açısından mücbir sebep teşkil edecek, havayolu firmasının uçuşu gerçekleştirme borcu, tüketicinin de uçak bileti bedelini ödeme yükümlülüğü sona erecektir.
Olayımıza benzer bir örnek vermek gerekirse; Özel okul ile öğrenci arasında akdedilen sözleşme karşılıklı borç doğuran bir sözleşmedir. Okul eğitim verme borcu altına girer, öğrencinin ise eğitim ücretini ödeme yükümlülüğü doğar. Ancak salgın hastalık nedeniyle eğitime ara verilmesi halinde mücbir sebep yalnızca okul için değil, öğrenci için de gerçekleşecektir. Ancak burada yukarıdaki örnekten daha farklı bir unsur vardır. Burada borcun bir kısmı ifa edilmiş, kalan kısmı için ise şuan için bir ifa imkansızlığı ortaya çıkmıştır.(Okul güz dönemi eğitimini tamamlamış, öğrenci de güz dönemi eğitim ücretini yatırmıştır. İfa imkansızlığı bahar dönemi için gündeme gelmektedir.)
Yukarıdaki izahtan da anlaşılacağı üzere; Coronavirüs sebebiyle mücbir sebebin gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Hatta ve hatta yaşanılan pandemi ve bu kapsamda alınan kısıtlayıcı önlemler (Örneğin okulların hükümet kararıyla kapatılması) aynı zamanda mücbir sebebe çok güzel bir örnektir. (Bulaşıcı hastalık yalnızca insan hayatını değil, toplum sağlığını da tehdit etmektedir. Yaşam hakkının en kutsal hak olduğu gerçeğinin yanında, bir toplum çatısı altında yaşayan insanların tamamının sağlığını, hem de ölümcül anlamda tehdit eden bu unsurun mücbir sebep kabul edilmesi belki de zorunluluktur.)
2)Mücbir Sebebin Genel Olarak Sözleşmelere Etkisi:
Borçlar genel hukuku üzerinden mücbir sebebin sözleşmelere etkisini de izah etmek gerekirse; Borçlar Kanununun 136 vd. maddeleri İfa İmkansızlığı müessesesini düzenlemiştir. 136. madde şöyledir:
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
137.Madde Kısmi İfa İmkansızlığını düzenlemiştir. Bu madde de aşağıda gösterilmiştir:
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.
Son olarak 138. madde Aşırı İfa Güçlüğü müessesesini düzenlemiştir:
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarakifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Kanuni düzenleme bakımından mücbir sebebin sözleşmelere etkisi yukarıda gösterilmekle birlikte bu mesele her somut olayda farklı seyredeceği gibi son derece yoruma da açıktır. Yoruma açık olmasının sebebi ise hukukumuzda bu konuda bir İÇTİHAT YOKTUR. Yargıtayımız, önüne gelen uyuşmazlıkları her somut olaya göre ayrıca değerlendirecektir. Ancak bu değerlendirme yapılırken Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri olan 136, 137 ve 138. maddeleri uygun düştüğü ölçüde uygulanacaktır.
Şimdi meseleyi daha da somutlaştırarak Coronavirüsün Özel Okul Sözleşmelerine etkisi meselesini tartışalım.(BK 136-137 ve138. Madde düzenlemelerine yazımızın ilerleyen bölümlerinde tekrar dönülecektir.)
3)Coronavirüsün Özel Okul Sözleşmelerine Etkisi:
Özel eğitim ve öğretim kurumlarında eğitimin nasıl yapılacağına ilişkin kanuni düzenlemeler mevcut olup, bunların başlıcaları 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği, Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumlar Yönetmeliği gibi. Özel okul sözleşmeleri yukarıda alıntılanan mevzuattan kaynaklı sınırlamalara tabi olup, kanunda ayrıca düzenlenmediğinden atipik bir sözleşme olup, iki tarafa da borç yükleyen ve sürekli bir borç ilişkisi kuran bir sözleşmedir.
Sözleşmenin taraflarından biri (öğrenci) ticari bir amaç gütmeden, kişisel eğitim ve öğrenim ihtiyacını (Hizmet) özel bir eğitim kurumundan(Hizmet Sağlayıcısı/Satıcı) belirli bir bedel karşılığında almak maksadıyla bu sözleşmeyi akdetmektedir. Bu nedenle öğrencinin tüketici olduğu, Özel Okul sözleşmesininde Tüketici Hukukuna tabi bir sözleşme olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
4)Özel Okul Sözleşmesinin Tüketici Hukuku Kapsamında Değerlendirilmesi:
Tüketici hukuku kapsamında özel okul sözleşmesini irdelediğimizde; satıcı/Hizmet sağlayıcısının (Özel okul) tüketiciye (öğrenci) karşı başta mevzuat olmak üzere sözleşmeye kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmemesi Ayıplı hizmet olarak değerlendirilecek ve tüketicinin de ayıplı hizmet kapsamında seçimlik hakları gündeme gelecektir.
Peki pandemi kapsamında özel okulların kapanması nedeniyle hizmet verememesi tüketici hukuku açısından ayıplı hizmet olarak değerlendirilecek midir? Bu sorunun yanıtını ise 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda değil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda aramalıyız. Zira;
Özel okulun pandemi nedeniyle kapalı olduğundan hizmet verememesinin hukuki mahiyeti, 6502 sayılı kanundaki ayıplı hizmet kavramından farklıdır. Öncelikle tüketici kanunu bakımından ayıplı hizmet “Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir. ” (Madde 13/1)
Bir başka ifadeyle ayıplı hizmetin söz konusu olabilmesi için satıcı ya da hizmet verenin sözleşmeye aykırı olarak tüketiciye (kendi kusuru ile) o hizmeti verememesidir.
Özel okulların hizmet verememelerinin sebebi okulların kendi kusurlu davranışları sebebiyle değildir. Bilindiği üzere pandemi sebebi ile okullar hükümet kararı ile tatil edilmiştir. Yani burada bir ayıplı hizmet değil, ifa imkansızlığı vardır. Okul sözleşmeye göre hizmet verebilecek durumda olsa bile hükümet tarafından pandemi gözetilerek okulların faaliyet göstermesi yasaklanmıştır. Keza hükümet tarafından alınan tedbirler sadece okulları değil, öğrencileri de kapsamaktadır. İç İşleri Bakanlığının genelgesi kapsamında 20 yaş altı kişilerin sokağa çıkması yasaklanmıştır. Dolayısıyla özel okulda okuyan bir öğrenci için, bir an için okulların açık olduğunu değerlendirdiğimizde bile, sokağa çıkma yasağı sebebiyle ve bu kez yalnızca özel okul değil, öğrenci bakımından da bir ifa imkansızlığı gündeme gelmektedir.
Kısacası; pandemi nedeniyle okulların tatil edilmesi tüketici hukuku bakımından bir ayıplı hizmet olarak değerlendirilemez. Tüketici mevzuatında da bu hususta başka bir hüküm olmadığından kanunun 83/1 hükmü uyarınca (Borçlar Kanununa atıf) uyuşmazlık genel hükümler kapsamında neticelendirilecektir.
5)İfa İmkansızlığı Açısından Genel Hükümler Kapsamında Değerlendirme:
Yukarıdaki bölümde de izah ettiğimiz üzere; her ne kadar Özel okul sözleşmesi tüketici hukuku kapsamında değerlendirilse de, tüketici mevzuatında bu konuda bir hüküm bulunmadığından mesele Borçlar Kanununa göre çözümlenecektir. Borçlar Kanunu açısından da burada sözleşmenin tarafları açısından bir ifa imkansızlığı bulunduğu hususu izahtan varestedir. Dolayısıyla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 136-137 ve 138. maddelerine göre çözümlenecek meseleyi doktrinin değerlendirmesi ile birlikte ele almak gerekmektedir. Zira daha öncede belirtildiği üzere; konu ile alakalı bir içtihat bulunmamaktadır.
İfa imkansızlığını düzenleyen 136 ve devam maddelerini yazımızın 2. bölümünde paylaşmıştık. Şimdi ise doktrinin konuyu ele alışını irdeleyelim.(Ele alınacak konu mücbir sebep ya da beklenmeyen hal kapsamındaki ifa imkansızlığı ile sınırlıdır)
818 sayılı eski borçlar kanunumuzun 117/1. maddesi kusursuz imkansızlık halini düzenlemekteydi. Buna göre “Borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur” . Yani imkansızlık halinin gerçekleşmesiyle taraflar arasındaki borç ilişkisi sona erer ve ifa yükümlülüğü de ortadan kalkar.(Yeni Borçlar Kanunu 136/1)
Ancak burada, kusursuz imkansızlığım münferit bir edim üzerine etkisi, edimin tümüyle veya kısmen imkansızlaşmasına göre değişir. Edim tümüyle imkansızlaşırsa borç ilişkisi sona erer, kısmen imkansızlaşırsa sona erme hali de kısmen olur.(Yeni Borçlar Kanunu 137/1)
Özel okul sözleşmesi süreklilik arz eden bir sözleşme olduğundan, borç ilişkisinin imkansızlık hali sebebiyle sona erdiği düşünülemez. Zira buradaki sona erme hali tek bir edimin ifasıyla gerçekleşebilecek borç ilişkileri içindir (uçak yolcusu örneği). Burada ise sürekli bir ilişki söz konusu olduğundan, imkansızlığın ancak edimin bir kısmı ile ilgili olduğu ileri sürülebilir. Yani kısmi imkansızlık müessesesi devreye girecektir.
Peki kısmi imkansızlığın somut olaya göre yaptırımı ne olacaktır? Özel okul sözleşmesi her iki tarafı da borç altına sokan bir sözleşmedir. Okul, sözleşme dönemi boyunca öğrenciye müfredata uygun eğitim öğretimi verme borcu altına girer, öğrenci de sözleşmede belirlenen özel okul ücretini ödeme borcu altına girer.
Öğrenci tarafından özel okul ücretinin ödendiği, ancak daha sonra pandemi nedeniyle okulların tatil olması durumunda; öğrencinin sözleşmeye göre edimini yerine getirdiği, okulun ise kendi kusuru dışında ediminin bir kısmını ifa ettiği, bir kısmı için ise kısmi ifa imkansızlığının doğduğu kabul edilmelidir. Bu durumda edimin imkansızlaşan kısmı için sebepsiz zenginleşme hükümleri devreye girecektir.
Konuyla ilgili bir başka görüş ise geçici ifa imkansızlığıdır. Buna göre edimin imkansızlaşan kısmı için, imkansızlık halinin sona ereceği zaman aşağı yukarı kestirilebiliyor ise bu süre zarfında taraflar arasındaki sözleşme askıda olup, geçici imkansızlık hali ortadan kalktıktan sonra sözleşme kaldığı yerden devam eder. Dolayısıyla borç ilişkisi de son bulmuş olmaz.
Ancak bu ihtimalde de başka tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Örneğin okul öncesi bir eğitim söz konusu ise bu durumda sözleşmenin askıda olmasından ziyade kısmi imkansızlık durumu daha ağır basmaktadır. Zira okul öncesi eğitim ancak belirli bir yaş grubu öğrenciler için geçerlidir. Bu eğitim 2-3 ay sonra verilmesi belki de öğrencinin o eğitimden alması gereken faydayı hiç alamamasına sebebiyet verebilir. Dolayısıyla bu ihtimalde kısmi imkansızlık hali gündeme gelecektir.
Ancak söz konusu olan yaş daha ileri bir öğrenci ise, pandeminin haziran ayı içerisinde son bulacağı öngörülüp haziran sonundan itibaren belirli bir süre telafi dersleri yapılabilir. Bu durumda geçici imkansızlık haline örnek olup, bu ihtimalde de mesele tam anlamıyla çözümlenmeyecektir. Örneğin okul ücret sözleşmesinin içerisinde öğlen yemeği bedelinin de dahil olduğu durumda; (Öğrencinin faydalanamadığı yemek gün sayısının 60 olduğu, telafi eğitimi ile 45 günlük bir eğitim verildiği ihtimalde) öğrencinin bakiye 15 günlük yemek ücret bedelini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep etmesi gerekecektir.
Toparlamak gerekirse;
-Okul öncesi eğitim gibi, sonradan telafisi mümkün olmayan ve yalnızca o dönem eğitimin alınmasının mecbur olduğu durumlarda(48-60 aylık çocuklar için, bu çocukları daha sonra telafi eğitimine sokmak yarar sağlamayacaktır) kısmi imkansızlık hali kabul edilmeli ve edimin imkansızlaşan kısmı için eğitim ücreti ile birlikte varsa yemek/servis/kırtasiye vb. gibi önceden tahsil edilen ücretler (edimin imkansızlaşan kısmı oranında) sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edilmelidir (burada artık süreklilik arz eden sözleşme son bulmuş olacaktır).
-Yaşça daha büyük, örneğin ortaokul/lise öğrencileri için (devlet tarafından bir yasal düzenleme yapılıp telafi eğitimlerine imkan verildiği taktirde) sözleşmenin pandemi süresi boyunca askıda olduğu (geçici ifa imkansızlığı) bu süre sonunda ise telafi eğitimi yapılıp özel okulun edimini ifa ettiği kabul edilebilir. Ancak bu durumda şu hususun göz ardı edilmemesi gerekecektir.
Pandemi boyunca 3 ay müddetince eğitim-öğretim-yemek vb. gibi hizmetlerin verilememesi nedeniyle daha sonra 1.5 aylık bir telafi eğitimi yapıldığında, bu durumda normalde verilmesi gereken 3 aylık eğitim için; bu eğitimin 1.5 aylık kısmının geçiçi ifa imkansızlığına uğradığı, kalan 1.5 aylık kısmının ise kısmi ifa imkansızlığına uğradığı yorumu da yapılabilir (Devlet tarafından yapılacak telafi eğitimine ilişkin yasal düzenlemenin içeriği bu tartışmaya son verebilir).
Son olarak; son sınıf öğrencilerinin durumunu da incelemek gerekir. Zira süreklilik arz eden bir sözleşme olan özel okul sözleşmesi, öğrencinin mezun olmasıyla birlikte son bulacaktır. Örneğin üniversiteye giriş sınavının (YKS) 27-28/06/2020 tarihinde yapılacağı öngörülmektedir. Pandemi nedeniyle okulların en az 1 ay daha kapalı olacağı neredeyse kesin olup, üniversite sınav takvimi de düşünüldüğünde son sınıf öğrencilerine telafi eğitiminin verilememesi gündeme gelebilir. Bu durumda geçici ifa imkansızlığı değil, kısmi ifa imkansızlığı değerlendirilecektir.
Sonuç ve Kanaat:
Böyle bir pandeminin dünyada 100 yıldır görülmemesi ve dolayısıyla hayatımızdan silinmesi ve tabii olarak hukuk dünyasında da pratik olarak hayat bulmaması nedeniyle mevcut tartışmalar yapılmaktadır. Umulmaktadır ki devlet tarafından tüm mevcut sorun ve tartışmaları ortadan kaldıracak yasal düzenleme yapılacaktır ve düzenlemenin yapıldığı tarih itibariyle mevcut sorun daha somut bir şekilde ele alınacaktır.
Hukuk dünyasında bu konuya yönelik bir içtihadın bulunmaması meseleyi yalnızca genel hükümler ve doktrin çerçevesinde ele almamıza neden olmuştur. Gerek eski borçlar kanunu, gerek yeni borçlar kanunu, gerekse de doktirin bu meselede ifa imkansızlığı müessesesinin uygulanması gerektiği, imkansızlık hallerinin hangisinin uygulanacağı hususunda ise öğrencilerin mevcut eğitim öğrenim durumlarının dikkate alınması gerekmektedir.
Neticeten;
-Okul öncesi eğitim kurumları için özleşmenin imkansızlık nedeniyle sona erdiği ve eğitim ücretinin edimin ifa edilemeyen kısmı nispetinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade edilmesi gerektiği,
-Son sınıf olmayan öğrenciler bakımından sözleşmenin askıda olduğu(geçici ifa imkansızlığı) imkansızlık hali ortadan kalktıktan sonra edimin yerine getirilebileceği (normalde alınması gereken eğitim ile telafi eğitimi arasında açıkça bir orantısızlık varsa yine hakkaniyet ve kısmi imkansızlık kapsamında sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanabileceği)
-Son sınıf öğrencileri bakımından ise; telafi eğitimi yapılması şuan için çokta mümkün görülmediğinden, sözleşmenin askıda olmasından ziyade kısmi imkansızlık halinin gerçekleştiği ve yine imkansızlık nispetinde sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanabileceği,
Görüş ve kanaatine ulaşılmıştır. 05/05/2020
Av.Sıtkı Burak Yağız Çörtoğlu
Ankara Barosu 24180